Yazarlar

OPTİK BAŞKAN
Tanya Malysh


bu gitmeler "gitme" değil...

“Gece gündüz arıyorum
Uçan kuştan soruyorum
Aşkın ile ateş oldum
Su ver Leyla’m yanıyorum” (Bedri Çağlayan)

Oğlum radyonun sesini aç! Penaltı gibi bir şeydi “o an” yakaladın yakaladın, yakalayamadın mı, kendi kendine söylenirsin, ne zaman başladı bu türkü niye hep sonradan haberimiz olur, diye. Hele yanlışlıkla ses düğmesi yerine istasyon arama-kurtarma düğmesine dokundun mu olacakları düşün artık! Optik Başkan’ı verdik toprağa ve ben eve dönerken bindiğim minibüste radyodan duydum türküyü: “Su ver Leyla’m yanıyorum...”

Dokunmatik ya da uzaktan kumandalı dijital versiyonlu bir radyodan kulağıma yayılan ses, alnımın minibüsün camıyla bir olmasına neden oldu. İlk defa Beşiktaş’ıma kavuştuğum yıl 1986 yılı Samsun-Beşiktaş maçı... 2-2 biten maç sonucu tribünde ağlayan yetişkinleri gördüm. Tanıdıklara sordum; “Nedir, niye ağlıyorlar?” Köyiçililer başka sever Beşiktaş’ı Leyla-Mecnun gibidir, tarifsizdir sevgileri, dediler. Ve o günden sonra Siyah-Beyaz’ın peşini bırakmadı yüreğim. Ne zaman “Köyiçi” lafını duysam içim Leyla’dan su dilenir.

Özer Özçetin ağabeyimizle konuşurken bu öyküyü anlattım. “O maçta ben de vardım, Optik de vardı.” dedi. Samsun’a indik bir gece vakti. Üşüyoruz, hava bıçak gibi sert... Kaptık battaniyeleri, gittik stadın önüne, sabahın olmasını bekledik, diye anlattı, anlattı...
Optik Başkan’ı anlattı... Bizim bildiğimizin ötesinde ne kadar az şey bildiğimizi yüzümüze çarparcasına anlattı aylarca...

Optik Başkan’ı bulmak, olumsuz şartlara rağmen .konuşmak, Optik Başkan’ın isteklerini yerine getirmek ne harika bir duyguydu.
Her maç sonrası Optik Başkan’a mektup yazdım, isteklerini ilettim. Ama kavuşma duygusuna fena kaptırdım.
Ne mi oldu? Dört nala tane yazılmış mektup gönderilemedi Optik’e...
Habire ‘yarın’ dedim, yarın gönderirim ve forzabeşiktaş sitesinde çoktan şafak sayılmaya başlanmıştı, ben de kaptırdım kendimi. Forza’da şafak saymaya başlayan Karakartalımız 72 dedi.
Ertesi gün, Uğur Yılmaz kartalımız 71 dedi.

Ve Optik Başkan bir gün “şafak 01 Adana“ dedi.

Sevdamıza, dostumuza, canların canına, cananımıza kavuşmaktı derdimiz.

Kutsal mabedin tavaf edildiği siyah beyaz raks ettiği bir günde “Optik Bakan” sesi bu kez tebessümle çıkacağını hayal ederken; şafak artı beş’te Optik Başkan’ı kaybettik.

Arayan Özer ağabeydi...
“Optik Gitti!” dedi.
Nasıl abi?!! Ne oldu, dedim.
“Konuşamıyorum, ağlıyorum.” dedi.

Optik Başkan, dostlarından aldığı pasla mabede şafak sayarken, kalbi fena şahlandı ve Azrail’le girdiği ikili mücadelede yaşamını kaybetti.

“Ümit, öfkeli ve mahzun
Ümit, sapına kadar namuslu”

Son Holigan atağın yönünü değiştirdi
Sevgili Optik’in alanındaydık.
Âlem, “Son Holiganının” gerisinde, hayatın içinde atılan teknik faulü seyrediyordu.
Herkes Optik Başkan’ın alanındaydı.
Optik Başkan’la ilgili seyir defterine, bu “gitme” yazılmamıştı.

Zamanın acımasızlığı ve hayatın devam kararı almasından sonra “Optik Başkansız” ilk maç Beşiktaş-Konya maçı...
Arayan Uğur’du, şafak 71 diyen kartalımız Uğur Yılmaz... Ağlıyordu... Ben bu besteyi yapmasaydım, keşke Optik abi gitmeseydi, Almanya’dan mabedi izliyorum, benim bestemi söylüyorsunuz; dayanamıyorum abi, hıçkıra hıçkıra ağlıyorum, dedi. Biz de tribünde beste söylerken ağlıyorduk.

Emanetini en iyi şekilde koruyup kollayamazsak işte o zaman bütün yürekler ağlasın “Son Holigan”...

“Biri çıkıp gelse her şey yalan dese
Bu kapalı sensiz mezar olur bize
Gittiğin yerlerden yer tut Optik Başkan
Unutmayacağız seni Son Holigan” (Uğur YILMAZ –Berlin çArşı)