Ankara'nın Yolları Taştan

Maçtan birkaç gün önce Ankara'ya trenle gidileceği haberi geldi, tren saati yaklaştığında ise haberler ertesi gün, yani maç günü, için otobüs kaldırma olayı olabileceği doğrultusundaydı. Trenle gidenler olmuş fakat biz ise sabah 08:00'de stadın önündeydik, in cin top oynuyordu!! 08:30'a doğru trenle gitmeyen Kartallar stada gelmeye başladı.İlerleyen dakikalarda Harun abiler, Cenk abiler de geldi fakat sayıca azdık, 40 kişi falan. Saatlerimiz 09:00 göstermeye başlamışken yavaştan yola çıktık 1 otobüs ve 1 midibüs, tabii bu sırada Harun abinin cep telefonu susmuyordu, "Abi nerdesiniz, beni şurdan alır mısınız" muhabbeti geçiyordu devamlı.Dolmabahçe'den hareket eder etmez yoldan 2, Kazan'nın önünden 1 kişi aldık. İlk mola Zincirlikuyu Levent arasındaki BP'de oldu.Uzunca bir süre arkadan gelen otobüsü bekledik ama bir türlü gelmiyordu. Gelince gördük ki o da bizim gibi biraz geç kalmış Kartalları almış. 09:45 gibi yola koyulduk. Çok güzel makaralar oldu,özellikle de bazı duraklarda durup "İzmit-Bolu-Ankara" diyerek "erzak" için gerekli olan parayı yolcu alarak karşılamaya çalışmamızda işin espirisiydi ama maalesef yanaşan olmadı.(nedense!?!)

Otobana girdik Ankara'ya doğru yol alıyoruz daha Düzce'ye gelmeden bizim kaptan yanyola girdi,tabii bizde soru işaretleri, "otoban varken yanyol ne iş??", kaptanın cevabı da "bu yeni yol falan..." oldu. Yol uzadıkça bizim de sinirler gerilmeye başladı, "bumu yeni dediğin yol??..." gibisinden laflar falan. Daha önce hiçbirimizin o yoldan geçmediğini varsayarak kaptana yüklenmemiz gitgide arttı, tabii acele etme konusunda!! Bolu Dağı'na geldiğimizde, diğer otobüsü bir arayalım dedik nerdelermiş diye, meğersem onlar bizden yaklaşık 30 dakkika geride olduklarını anlayınca bizim kaptanın gönlünü almaya karar verdik.Malum adamın günahını almıştık.Gişelerden itibaren bir bitkisel yağ tankeri şoförü ile karşılıklı selamlaşmamız da günün en güzel makarasıydı.Tırın önünde Kartal,aynaya asılı Kartal, BEŞİKTAŞ'ımın eksikliğini belliki yollarda böyle gidermeye çalışmış tır şöförü.Ankara'ya yaklaştıkça etraf daha da bir Beyaz oluyordu, bunu hesaba katmamıştık, kar erimemiş, hatta yolun bir kısmında yağmur olarak başlayan yağışın kara çevirmesi de "sırada dolu var herhalde..." geyiklerinin çıkmasına neden oldu. Ankara gişelerine azkalınca, arkadan gelen otobüs ile iletişim kurduğumuzda, Harun abi bizim bayağı bir geride olduğumuzu öğrendikten sonra "artık stadta buluşuruz" kararı verildi, biz de gişeleri ve de ekip otosunu geçtik, birkaç dakika kaptanın gözü dikiz aynasında kaldı "acaba polis uyanıp arkadan gelicekmi?" diye ama uyanamadılar. Şehir merkezine doğru giderken sağda bir otobüs ve kalabalık gördük,yaklaştıkça anladık ki kontrol noktasıymış,otobüs de çevik kuvvete aitmiş, bizim kaptan bunları görünce yavaşladı ama gişelerden haber gitmemişti, bunlar da çakmadı olayı!! Bizde devam ettik ve de "bomboş" otobüsün tek başına şehre girmemeye karar verip beklemek için PO'sinin yanına çektik aracımızı.İndik aşağıya beklemedeyiz arkadan gelenleri ama gelen giden yok!! Nihayetinde karşı şeritten gelen bi ekip otosu bizi farkedip anında haberi ulaştırdı, polislerden biri gelip "hoşgeldiniz, buraya kadar gorünmeden nasıl geldiniz??" falan dedi gülerek.Telsiz ve cep telefonu trafiğinden sonra otobüsün gişelerde olduğunu ve bizim de oraya gitmemiz gerektiği bize söylenince,bizler bu kararı beğenmesek de harekete geçtik ama çevik kuvvetin bulunduğu noktaya, oraya giderken de bizimle gelen polisin önünde "kontrol noktasına gidiyoruz.." Bu arada bıçakları, dönerleri ve silahları iyice saklayınız" geyiği de iyidi. Polis gelmeden de bi arkadaşımız minibüse binip gidiyor bizden habersiz merkeze doğru. Napıcağız diye düşünürken oradan tekrar geçtiğimizde onu görüp alıyoruz, meğer bira almaya gitmiş yakın çevrede bulamayınca!! Kontrolden sonra 2 otobüs daha geldi, biri bizimki diğeri ise Asya'nın. Ekipler eşliğinde stada gittik, kötü olan şu ki bizim arabaya bilet kalmamış olması ve birkaç arkadaşımızın dışarıda kalmış olması idi!!

Dönüşte bizim araba ve 3 otobüslük konvoy yine polis eşliğinde şehir merkezinin dışına kadar gittik.Üstgeçitin altından geçerken bizim arabaya 2-3 bişeyler isabet etti, taş dedik ama camlar sapa sağlam, daha fazla da olmayınca durma gereği duymadan devam ettik. Daha merkezden uzaklaşmadan otobüsler durdu ve sağlam bir sinyal oldu. Artık bu "erzak"larla İstanbul'a kadar gidilirdi. Bira için bizden ayrılan arkadaşın kafa iyice güzel olduktan sonra "İzmit'te "bize pişmaniye alsana, alsana, alsana..." ya karşılık "hayır, hayır, çalsana olcak..." demesi, bizi koparmıştı. Tabii yol boyunca sadece "Çekirge"yi söyleyen abimin kaseti sayesinde karaoke ve canlı müzik makarası yol boyunca devam etti.Böylece Dolmabahçe'de Cuma 08:30 gibi başlayan bu deplasmanımızda, Cumartesi 05:30 gibi yine aynı yerde sona ermişti. Son olarak, yol boyunca Kartallar arasındaki dayanışma, sevgi ve saygı görülmeye değerdi,herşey paylaşıldı, "senin, benim" değil "bizim" dendi.Bizleri farklı kılanda buydu.

DJ