Dolmabahçe’de Bayram Sabahı

Bir bayram sabahı, anayla babayla bile doğru dürüst bayramlaşmadan, şaire nispet yaparcasına Süleymaniye’de değil de Dolmabahçe stadının önünde, ‘millet camide biz deplasmanda’ sloganlarıyla bekleşmeye başlıyoruz. Tanıdığı, eşi dostu görüp kucaklaştıktan sonra geceden zulananan birkaç parça ‘kırıcı aleti’ yakalatmama ve sinyalletmeme telaşıyla organizasyonlara başlyoruz.Buarada klasik deplasman ‘abi kaç otobüs kalkar’ geyikleriyle saat 10’a doğru külüstürlerimize kavuşuyoruz. Fakat ufak bir sorun var, herkes bayram kaçkını ve 250 kişiye 3 otobüs düşmüş! Harun Abi çarpıyor, topluyor, bölüyor, çıkarma da yapamıyor, dolayısıyla bu işin içinden çıkamıyor, en sonunda şoförlere dönüp ‘Bizi normal insanlarla karıştırmayın, Malatya’ya 75 kişi bir otobüste gidip geldi, koltuk yoksa yerler var!’ diyor ve başka otobüs gelmeyeceğini de anladıktan, Asya ve Esenler tayfasıyla saatler ayarlandıktan sonra, biletlerin de halledildiğini öğrenip anca saat 11.35 itibariyle İstanbul’dan kalkıyoruz! Altımızda uçak olmadığının bilinciyle maça yetişemeyeceğimizi tahmin etmek pek de zor olmuyor

Yaklaşık 1 saat sonra feribota binmek üzere yanaşıyoruz ve limanın oradaki köfteciler, tekellerlerle besin ve mazot (bira) ihtiyacımızı gideriyoruz gidermesine de sinyal köftelere ve ayakta yolcu taşımaktan ötürü jandarma ve polise ödenen cezalar biraz moral bozuyor. Bir de dönerci emminin de emanetin peşine düşmesiyle zaten çok az olan cephanemiz genişleyemiyor. Neyse biraz sonra bizim en arkada kalan otobüsün de son anda ve cebren feribota sığışmasıyla her zamanki vapur makarası başlıyor. Bursa’yı fethe gidiyormuş havası iyice yerleşiyor zihinlerde karaya doğru yaklaştıkça. Yaramaz çocuklar gibi feribotun dört yanına güle eğlene yazdığımız Çarşı-BJK yazıları daha sonra dönüşte deniz yolunu bize kapatacak olsa da, gırgır şamata iniyoruz Topçular’da. Gerisi zırt pırt polis aramalarıyla, bekletmeleriyle kaybedilen zamanlar ve biletlerin dağtılması, içeri giriş karambolleri derken 2. yarıyı buluyor stada alınmamız!

Geldiğimizi belli edercesine coşkumuzu hemen içeride de herkese ve takıma göstermekte gecikmiyor, Kartal’ın gereğini yapmasından sonra yarım maç seyredip, ama kazanmanın verdiği sevinçle bunu umursamayarak Bursayı daha büyük bir neşeyle terk ediyoruz. Sokak aralarından taş atan erkekler camlara da isabet ettiremeyince, ve sadece 3-5 kişi olunca geçip gidiyoruz umursamadan, mevzu da koparmadan şarkılar türkülerle İstanbulumuza kah ayakta kah oturarak dönüyoruz. Böylece dağlar fareleri doğurmaya, Beşiktaş ve taraftarı da havasını atmaya devam ediyor..Duysun alem böyle aşkı...

Apaçi