UMUDA YOLCULUK |
Bir biletin peşinde binlerce kişi. Hayır milli piyango biletinden bahsetmiyorum elbette, onun süslediği düşler farklı. Bu bilet, kendini batan gemiden kurtarma filikasına atma gayreti gösteren yolcuların çabasından öte güç sarf eden ve en nihayetinde elde edebilenleri huzurla bulutların üzerine çıkaran, bulamayanları ise mutsuzluğa gömen bir bilet. Kadıköy’deki Fenerbahçe-Beşiktaş maçının misafir tribününe ait 2525 biletten söz ediyorum. Emniyetimizi sağlamakla görevli birimler, her derbi öncesinde klasik toplantılarını yapar ve bırakın futbolu, tribünü, hayattan bi habermişçesine aldıkları kararlarla o bilete sahip olanların analarından emdikleri sütü nasıl burunlarından getirebileceklerini düşünerek kararlar alırlar. Biletix denen illetten telefon, internet veya gişeden bizzat bilet alma yolları varken, önce bunu sadece gişelerden temin edilme sonra sadece belirli birkaç gişeden temin edilme yoluyla uzun kuyrukların oluşmasına sebep oldular. sözde karaborsayı önlemek adına nüfus kağıdı fotokopisi isterken, bir kişinin onlarca fotokopi ile gişelerden bilet satın almasına göz yumdular. Bu sene daha da güzel bir organizasyona imza atarak iki bin küsür biletin sadece Beşiktaş’ta stattan ve maçtan bir gün önce satılmasına karar verildi. Seyreyle cümbüşü. Bir şekilde (şekilden şekle girerek hatta) bulunan biletler, arkadaşlara aranılan biletler, elde telefonlar, diğerinde şişeler.. Beşiktaş’ta maç günü bir koşuşturmaca mevcut. Maç saati yaklaştıkça heyecan artıyor. Vapura yaklaşırken emniyetimizi sağlayan polisler binemeyeceğimizi söylüyorlar. Sebep! Vapurla geçemezsin, bin taksiye, otobüse öyle git. Cumartesi günü bir yakadan bir yakaya köprüden geçmek. Delilikten öte bir şey. Atkılarımızı soteleyip motorlara yönelyoruz, tam da bu esnada kalkan vapurda gizlice konuşlanmış Beşiktaşlıları görüyoruz. “Çevik kuvvet beyaz deseneeee..” diye makara yapıyorlar. Biz de motorla Üsküdar’a oradan da taksiyle stada geçiyoruz. Eziyet yeni başlıyor. Stadın önünde bir kuyruk, onları izleyen ve izlemekle kalmayıp üzerlerine biber gazı sıkan emniyet güçleri. İte kaka içeri giriyoruz. UEFA finaline ev sahipliği yapacak olan stattaki büfe on beş dakika açık kalabiliyor. Sonra ne su var ne bir şey. Her şeye rağmen mutluyuz Beşiktaş’ın peşinde olmaktan, aç susuz kalalım, Beşiktaş’sız kalmayalım. Maça gelince bıyık altından gülüyoruz artık. Her sene farklı senaryo. Üstüne hocamızın bizce yanlışları. Yine mağlup ama yumruklarımız havada ayrılıyoruz Kadıköy’den. Ayrılamıyoruz daha doğrusu. Kurban bayramı öncesinde kendimizi kurbanlık gibi hissediyoruz polis kordonu arasında. Emniyetli bir şekilde bir buçuk saat bekletilip üzerine bir o kadar yürütüldükten sona serbest kalıyoruz Kadıköy’ün sahilinde. Bir dahaki sefere gelmek üzere.
BADEM
|