PAŞA PAŞA

Lig uzun bir maraton derler ya, bizimki de o hesap. Yolumuz uzun, stat ufukta. Git git bitmeyen yollarda kurtlarla dans ediyoruz. Yaklaşıp yaklaşıp bir türlü ulaşamıyoruz. On binler de olsak Harran Ovası’nda bir tutam ota benziyoruz yan yana. Arabamızı bıraktığımız yere kuşkuyla bakıyoruz, dönüşte önce yeri sonra da arabayı bulur muyuz diye endişelenerek yürümeye başlıyoruz. Biletimiz alıp Olimpiyat Stadı’nın pusulasındaki yerimiz alıyoruz. Bulutların hizasından siyah-beyaz’ı bile seçmekte zorlanırken, tek tek topçular çağırılıyor tribünlere. Gelenler herhalde onlardır diyerek alkış tutanlara dürbünle bakıp onaylayanlar sağlama yapıyor. Bir tutam bize karşılık bir avuç da ev sahibi seyircisi paşa paşa otururken aralarına karışan renktaşlarımız kısa süren bir heyecan yaratıyor karşı tribünlerde. Neyse ki yolu bulup saha içindeki tartan pistten yanı başımızda gelerek çorbaya tuz oldular.

“Bu kadar yolu ne için geldik gecenin bu saatinde?” diye soruyorum kendime. Mazoşistlikten başka bir şey değil. Pazar akşamının en miskin saatlerinde insanlar evlerinde yatmaya hazırlanırken, kimileri de ekran başında çaylarını, kahvelerini içerek spor programlarında tüm Avrupa liglerindeki gollere göz atmanın keyfini çıkartıyordur muhtemelen. Biz ise bir gole razıyız geçen hafta gibi. Rüzgarla beraber bir o yana bir bu yana savrulan oyundan da birden fazla gol çıkmayacak gibi görünürken, ilk yarının sonlarına doğru onu da kalemizde gördük.

İkinci yarıya ve Pazar akşamının son saatine mağlup girmiştik. Gözlerimiz uykudan kapanmaya başlamış, rakip de kalesini gole kapatmıştı. Zaten bizde de ara ki bulasın golü yapacak adamı. Sözlüye kalkmaya çekinen öğrenci misali kaleye şut çeken yok. Atan alırspor olsa vay halimize. Her vurulan şut da bir o kale arkası tribünde bir bu kale arkası tribünde. Direği döven şutla beraber ümitleniyoruz, ardından da yine kaptan çıkıyor sahneye. Son sözü de ligin değil Beşiktaş’ın paşası söylüyor ve bütün yorgunluğumuzu unutturuyor bir anda. Kazanmak her zaman güzel, zor da olsa deplasmanda galibiyet önemli, hele ki geriden gelerek.

Pazartesi’nin ilk saatlerini görüp çıkmaya çalışıyoruz stattan. Gelirken maraton koşmuştuk, çıkışta da önce tek bir kapı önünde güreşiyoruz birbirimizle. Ayakta kalan pehlivanlar olarak koşuşturmaya başlıyoruz ardından. Gecenin karanlığında önümüze çıkan bariyerleri bir bir atlıyoruz engelli mesafe kateden atletler gibi. Yolun sonunda da çocukluğumuza dönerek saklambaç oynuyoruz maçtan önce bıraktığımız arabamızla. 2004’de ilk defa geldiğimiz Olimpiyat için yeminizi bozduk ama bir daha ki sefere iki kere düşünür yine paşa paşa geliriz Beşiktaş’ımız için. Ne yapalım, çok sevdik be abi…


Kasimpaşa : 1
BEŞİKTAŞ J.K. : 2

BADEM