ÇELİŞKİLİ FUTBOL

Uzunca bir aradan sonra ligimize geçen hafta yeniden merhaba demiş olsak da biz Beşiktaş’ımızı evimizde ilk defa seyredecek olmanın heyecanı içerisindeydik hala. Yazın ortasında kimi maçlar daha geç saatlerde oynanırken ‘biz neden 20:00’da oynuyoruz?’ sorusuna cevap bulamamanın ve İstanbul trafiğinde engelleri aşarak stada vaktinde ulaşma endişesinin spazmı içerisinde başlama düdüğüne dakikalar kala yerimizi aldık tribünde. Ne maç öncesi ahbaplarla hasret giderebildik ne de boğazımızı ıslatmaya bir fırsat bulabildik. Maalesef İnönü’de oynayacağımız bir sonraki maçta da sanırım aynı senaryoyu tekrar edeceğiz, malum o da Cuma.

Beşiktaş sahaya çıkınca, akan sular duruyor, tüm dertler bitiyor. Dertlerin hepsi bitmese de nereye kadar olduğu malum en azından. Maça öyle bir başlıyor ki Beşiktaş, Delgado’nun kıvrak hareketleri, Burak denen gencecik adamın tam önümüzdeki fuleleri, Koray’ın zamanında müdaheleleri ve hepsinin üzerindeki ince çubuklu eskileri anımsatan formalar, uzunca bir zamandır özlem duyduğumuz savaşan takımın pırıltılarıyla gözlerimizi kamaştırdı. Zaman zaman, iki senedir iki pas arka arkaya yapılamadığından şimdi bir üçüncüsünü gördüğümüzde abartıyor muyuz acaba hissine kapıldığım da oldu doğrusu. Nedeni ilk yarıda oynanan güzel futbolun yanı sıra her iki yarıda da aksayan taraflar olması. Birincisi kale; Runje’ye çok fazla top gelmese de ilginç çıkışları yürek hoplattı, her bir degajında sağımdaki solumdaki ‘Cordoba’ ile ilgili fısıldaşmalar kulaklarımı tırmaladı. Kısacası şu anda güven vermiyor. İkinci olarak Baki Mercimek; takımda hala ilk gün telaşını yaşayan o kalmış gibi. Taraftarın önüne ilk çıkışı bahanesine sığdırmak istesem de Baki’nin önceki hazırlık, kupa ve son lig maçlarındaki oyunu pek de tatmin edici olmadı bir türlü. Umarım kısa zaman da o da kendini bularak takıma adapte olur yoksa bu takımda sırıtmaya devam ederse biz tribünde pek de sırıtamayız. Geçen seneki (hepsini onaylamasak da) tepkiler sonucu gelişenler hala hafızalarımızdadır. Baksanıza Üzülemez denen adamı bile öyle biz üzmüşüz ki müthiş bir ara pası atıp, fena da oynamadığı (en azından sırıtmadığı) bir maçtan çıkarken tribünlerin sevgi gösterilerine gönülsüz bir el sallamayla karşılık veriyor. Yine de kaptanlık pazu bandının hakkını vererek maç bitiminde takımı toparlayıp yine o tribünleri selamlatmasını da ayakta alkışlıyoruz.

Güzel başlayan maçta bile son dakikaları stres altında geçirmek olmasa da kazanmak her zaman hoş. Şimdi devamlılığı yakalamak şart. Maç öncesi telefonlarımıza gelen yeni transfer haberleri yönetimin de bu sene ‘Geliyoruz!’ lafının hakkını vermeyi kafalarına koyduğunun bir belgesi gibiydi. Sen gel Beşiktaş, biz de seninle her yere gideriz.


BEŞİKTAŞ J.K. : 2
G.Antep : 1

BADEM