İZMİR İŞGALİ |
Ne anlatsak ki... Sene başından beri hep cebimizden gittik deplasmanlara, artık İzmir'e hep beraber gitmek için yönetim bir zahmet otobüs kaldırsın ne olacak dedik. Yine kısmet olmadı beleş otobüsler. Eskiden bir iki arkadaş atlardın yanaşan otobüse tamamdı. Şimdi 2 otobüs arkadaşından hangi birini bırakabilirsin, cevap 'hiçbiri'. Yeterince otobüs var inancıyla son ana kadar bekle, telefon trafiği cabası. Korkulan oldu ve dışarda 10 otobüs adam, saat 03.30'da gelen son 2 otobüs. Sen ben binsem ne olacak... Mahçup olan biziz ve bizden çok abilerimiz. Ayıpların büyüğü ise yönetime ait. İzmir'e üstü açık şekilde girdiğinde efsaneleşen sarı otobüse, sanki belediye otobüsünde 3 durak sonra inecek gibi sıkış tıkış doluşan insanların kameraya yansıyan görüntüleri, rezalet... Kafaya koymuşuz bir kere. Marmalı Kartallar ve bizim tayfa bindik cepte ne varsa verip, tek gidiş kes, dönüş Allah kerim diyerek. Bilet olacak mı olmayacak mı belli değil, talep aşırı fazla çünkü. Kendine alırsın hadi, yola beraber çıktığın arkadaşların olmadan içeri girmek de haram, ama çıktık işte bir kere, saat 6'ya gelirken! Sonrası diğerleriyle benzer. Aldık biletleri çok şükür, çok teşekkür. İçerdeyiz saat 18.30. Fenere komak mesele değil, 2-2'den sonraki 5 dakika süren telaş dışında tamamen rahat bir maç. Dönüş derdiyle kupa töreninden bile bir şey anlamadan bakmışız ki otobüsler geldiğinden de dolu sanki. İstanbul'dan olduğu gibi İzmir'den de yola son çıkan ekip oluyoruz, orda tek bir kardeşimizi bırakmamaya çalışarak, üç kuruş için boyun büktürmeyerek. Bir de akılda kalan, dönüşte bursa yolundan geldiğimiz için belki de en arkadaki gfb otobüsüyle feribotta rastlaşmamız. Elemanların kantine çıktığımızda bize yaptıkları yoruma kitlenip kalmamız; 'Hep mi koyar bir takım bir takıma, hep mi geçirir hayret ya!' Bir de tabii, 'ulan Beşiktaşlıların hepsinin sesi kısık ' Muhattap olmadık, yenmişiz gururlu ve yorgunuz. Hatta hala yorgunuz, yarın falan anca toparlar vücut kendini bilirim. Değdi mi. Sonuna kadar! Apaci
Yarı finalin ilk maçında Gaziantepspor’u deplasmanda farklı şekilde yenip turu büyük ölçüde garantileyince gözümüzü finale dikmiştik. Finalde ise kuvvetle muhtemel rengi bozukların lacivertli olanıyla oynayacaktık. Yarı final rövanşında bile “Ulusoy finali Kadıköy’e al” nidalar yükselmeye başlamıştı. Tabi ki son 4-5 sezondur yaşananlar Kadıköy’ü bizim arka bahçemiz yapmaya yetmişti. İki takım da formalite maçlarını farklı kazandıktan sonra finalin adı konmuştu. Beşiktaş – Fenerbahçe… Genel beklenti Atatürk Olimpiyat olacağı şeklindeydi.Hatta millet “üşüyeceğiz şimdi tüh be” demeye bile başlamıştı.Hatta meşhur 1-2’lik Galatasaray maçının anıları depreşmişti. Tabi bir de karamsar olanlar Almanya ihtimalini dillendirmeye başlamışlardı. Ama o da ne…. Maçtan önceki hafta pazartesi günü, dersteyim, bir anda telefon titremeye başladı,açtım baktım bilgi mesajı gelmiş. Oku… Final İzmir Atatürk Stadına alınmış Biletler 25 50 75 imiş Dumur… İyimserliğimi koruyarak “Neyse güzel İzmir’i görürüm” dedim kendi kendime. Çarşamba günü Akatlara Erdemir maçına gidince duyduğum “İzmir için bilet, otobüs hiç sorun değil gelen gelsin” lafı ise benim adıma bir nevi “cennet müjdesi olmuştu. Ama gereksiz bir detay vardı “güvenlik” nedeniyle İzmir’e Çanakkale üzerinden geçecektik. Günler geçmiyordu bir türlü… Her gün hayaller,ümitler,biraz da kaygılar… Pazar günü Akatlarda oynanan Fenerbahçe bayan basketbol maçında açılan “Atam izindeyiz biz de denize dökeceğiz” pankartı taraftarın çarşambayı beklediğinin bir göstergesi olsa gerek. Derken Salı günü geldi çattı.Kafam bambaşka yerlerde zorla derslere girdim.Değil dakikaları saniyeleri sayıyordum.Program belliydi Akşam 7’de Fenerbahçe ile Akatlarda Bayan basket maçı ardından da 12 de otobüslere… Önce semte geçtik oradan ver elini Akatlar… Taraftarın aklı İzmir’deydi belli ama bizim bayanların aklı neredeydi bilinmez… Maçı pis pisine kaybettik. İzmir’de kazanan biz oluruz deyip semte iniverdik. Yemek, bira, lak-lak derken saati 11:30 ettik İstikamet İnönü Stadı…. Eski Açığın orası mahşer günü gibiydi… Tribünden tanıdıklarımız, ağabeyler, tabi bol bol da apaçi. Hemen işlerden anlayan bir arkadaşın yanına gittim. “Otobüs sorun değil bir otobüs yaparız” deyince rahatladım…. Derken otobüsler yavaş yavaş Gümüşsuyu’dan inmeye başladılar. Apaçiler’de taaruza… Biz ise 403’leri bu apaçiler kaptı tüh tüh diye hayıflanırken. Abilerden birisi “apaçiliğe gerek yok herkese var” deyince durulduk. 1 3 5 7 otobüs derken tüm otobüsler gidiverdiler. Biz ise açıkta kalmayız diye bekliyorduk. Ama o da ne yarım saattir ortada otobüs yoktu ve saat 2’ye geliyordu. Bir anda sadece 4 otobüs kaldı haberini duymuştuk ve de stadın etrafında en az 10 otobüslük insan vardı. Gelen son 4 otobüste Gümüşsuyu tarafında tıklım tıklım doldurulunca hayal kırıklığına uğradık… Derken 2 otobüs daha geldi… Bunlardan bir tanesi “ağabeylerin otobüsü” oldu diğerine ise yaklaşık 100 evet 100 kişi saldırdı. Bagaja bile binenlerin olması durumu anlatmaya yeterli olacaktır. Artık saat 4 olmuştu ve otobüs kalmamıştı… Lunapark’ın yanında gergin bekleyiş sürüyordu. Umudunu kesenlerin teker teker ayrılmasıyla önce 100’e sonra da 50’kişiye kadar düşmüştük Gümüşsuyu’na çıkıp otobüs firmalarıyla konuşmaya karar verdik. Derken iki taksici aşağıda iki tane otobüsün Beşiktaş taraftarı aradığını söyleyince bir umut aşağıya depar atıverdik ama ne gelen vardı ne giden… Umudun tükendiği yerdeydik. Sadece 26 kişi kalmıştık… Bir anda fırsatçı bir yurdum insanı yanımıza yanaştı. 30’ a otobüs ile bizi İzmir’e götürebileceğini söyledi. Tamam deyiverdik… Gitmeyi kafamıza koymuştuk. Hararetli tartışmalar sonucu 25’te karar kıldık otobüs bekliyorduk… Derken bir 303 gördük… Bir umut yanına gidiverdik. Bize “Hakan Beyin bir firmayla konuşup otobüs ayarladığını bu otobüs ile Esenler’e gideceğimizi ve oradan başka bir otobüs ile İzmir’e gideceğimizi söyledi.” Biz iyimserliğimizi koruyarak otobüsün “Beleş” olduğunu düşündük. Beşiktaş Esenler yolunu 100 kişilik sarı otobüstekilerle dalga geçerek ve “Hakan Bey’e nasıl bir çiçek yaptırmamız gerektiği” sorusunu yanıt arayarak tükettik… Ama hayal kırıklıkları bizi Esenlerde de yalnız bırakmadı… Meğerse efsanevi şahsiyet “Hakan Bey” sadece bilet fiyatını 30’dan 25’e indirmiş… Başa gelen çekilir diyerek 25 lira vererek otobüse kurulduk… Saat 6’ da yola çıktık…. Koltuklarımıza kurulup mışıl mışıl uyduk… Keşan’da ilk molamızı verdik. Durduğumuz yerlerde çalışanların olumlu mesajları moralimizi arttırıyordu. Beşiktaş Türkiye’nin üçüncü takımıdır diyenlere aşk olsun. ? Yol geçmek bilmiyordu. Önce Gelibolu sonra Ayvalık ver elini İzmir. Kah uyuyarak kah otobüsümüzün bize bir lütfu olan Hababam Sınıfı Asker’de VCD’ sini izleyerek kah abilerle bilet diplomasisi yaparak 11 saatlik yolu tükettik… Otogar’a inişimiz ve “Beşiktaş” diye ortalığı inletince ardında da bilet işinin hal olduğu haberi gelince içimi büyük bir huzur kapladı… Tabi bir mesele daha vardı, Stada gitmek… Girişimci bir Türk şöförü sağ olsun bizi kelle başı 1 liradan stada taşıdı. Bize ayrılmış bölümde indik. Bilet kovalama aşaması başlıyordu… Allahtan bu iş otobüs işine benzemedi. Hemen kuytu bir yerde biletimizi alıverdik. O anda bu kadar değerli bir şey olabilir miydi bizim adımıza ? Saati de 6 yapmıştık Biletimizi almanın rahatlığıyla hemen kapıya koştuk… Saat 7 gibi içerideydik. Kafamızı kaldırınca güzel görüntü bizi çok etkiledi. Yarı yarıya bir stad… Gerçekten muhteşemdi. Hemen tayfanın yanına bir yerlere geçtik. Bayrakların hafif solunda bir yerlere çöktük. Derken bizim takım çıkıverdi sahaya… Alkışlar alkışlar. Sonra da Fenerbahçe çıktı ıslıklar ıslıklar Sonra da fırtına öncesi sessizlik gibi… Bu sessizliğin İzmir’ li Beşiktaşlıların dağıttıkları balonları patlatan yurdum insanı sayesinde kısa sürmesi İki takım bu sefer ısınmaya çıktılar. Oyuncular çağırıldı, alkışlar oley oleyler, Tuncay’la uğraşmalar Ardından da Alen ağabeynin üçlüsüyle kendimize gelmemiz, maç havasına girmememiz. İstiklal marşı ve santra… Kuntz
|